Bu yazımda aslında sizlere Türkiye'de sendikacılık anlayışının genel resminden bahsederek sendikacılık mantığının ülkemizde neden tam manasıyla oturmadığından bahsedeceğim. Sendikalar, bildiğiniz üzere genel tanımıyla işçi ve işveren karşılıklı hak ve menfaatlerini korumak amacıyla ortaya çıkmış kurumlardır.
Ancak her nedense ülkemizde her sendika yönetimi, işçi ve işveren kesiminden ziyade kendisinin menfaatini düşünmekte... Koltuk sevdasının bu kadar derinlemesine hissedildiği başka bir kurum var mıdır ondan da çok emin değilim. Bu durumu değiştirecek olan tabi ki işgücüne yeni katılan genç işçi kesimi olacaktır. Koltuk sevdası ile ilgili Murat Özveri'nin zamanında Taraf gazetesinde yayınlanmış bir röportajına da buradan ulaşabilirsiniz. Murat Özveri'nin de dediği gibi sendika yöneticilerini koltuk sevdası yönetiyor ülkemizde...
Bu tabloyu daha net anlayabilmeniz için size şöyle bir örnek gösterebilirim. Sendika üyesi bir işçinin işvereni hakkında bir konuda küfürlü konuştuğunu düşünün. Normal şartlarda ortamda bir sendikadan söz edilmezse o işçinin sözleşmesi işveren tarafından feshedilir. Ancak o işçi sendikalı olduğu için öncelikli olarak disiplin kurulu toplanır ve işçinin iş akdi feshi gerektiren bu hareketi uyarı veya ücret kesimi cezasına çevrilir ve işçi o işyerinde çalışmaya devam edebilir. Ancak sendikalarda çalışan kişilerin sendika üyelikleri olmadığı için o çalışan aynı hareketi yapmış olsa anında iş akdi feshedilir. Bunun nedenini de şu şekilde yorumlayabilirim. Daha öncesinde işverenin emrinde yapmış olduğu işi yapmaya devam etmekten başka bir kabiliyeti ve becerisi olmayan düz bir işçiden başka bir şey değilken, sendika yöneticiliğine seçildikten sonra hayatlarında görüşemeyecekleri insanlarla aynı masada oturan, aynı toplantılarda yer alan kişiler koltuklarına gelecek en ufak sözü kendilerine bir hakaret olarak gördüklerinden ve bulundukları koltukların zerresine zarar gelmemesini istediklerinden dolayı kendi üyeleri için yaptıkları fedakarlıkları, kendi çalışanları için yapmamayı tercih ediyorlar.
Sonuç olarak koltuk sevdası gerçeklerin dile getirilmesinden ve yapıcı eleştirilerden çok daha önce geliyor...